Söz verilen yeni anayasa
düzenlemelerine rağmen Suriye anayasasının 8. maddesi hâkim Baas partisi ve
koalisyon ortakları dışındaki tüm politik partileri yasadışı ilan etmektedir.
Buna karşılık muhalefet partileri mevcuttur ve Kürd partilerinin varlığı 1957
yılına kadar uzanmaktadır. İlk partinin kuruluşundan beri geçen 54 yıl içinde
neredeyse bütün faaliyetleri örtülü ve gizli olarak yürütülmesine karşın Kürd
politik hareketi evrilerek olgunlaşmıştır.
Suriye devletinin tüm yasaklamalarına rağmen oldukça hareketli ve
çeşitlilik içeren politik yelpaze içinde partiler amip benzeri şekilde bölündü
ve yeniden bölündüler ve sonra hızlı bir şekilde öldüler. Bugün bile
güneybatıdaki Kürd partilerinin kesin sayı veya üyelerine ilişkin açık bir
döküme gitmek mümkün olmamaktadır. Parti üyeliğinin sıkıca korunan bir sır
olduğu illegal politik faaliyet koşullarında parti üyelerinin yalnızca %2-3
kadar bir kısmı parti dışındaki çevrelerce bilinebilmektedir. Çoğu gözlemciye
göre Güneybatı Kürdistan’da 15 kadar parti bulunmakta olup parti üyelerinin
sayısı 60.000 ile 200.000 arasında değişmektedir. Daha iyimser görünen yüksek
sayılar Kürd parti görevlilerinin verdikleri sayılardır ki eğer sayılar
abartılı değilse o zaman parti üyelerinin sayısı bütün Kürd nüfusunun yaklaşık
% 10’luk bir kesimine denk düşmektedir. Bu derece yüksek bir örgütlülük düzeyi
Güneybatı Kürdistan’da hala süren etkili ve kitlesel eylemlerin arka planını
yansıtması açısından dikkat çekicidir.
Suriye’deki Kürd politik hareketleri ortaya
çıkışından beri Suriye’deki hakim politik eğilim olan Arap milliyetçiliğinin ve
devletin talimatlarına karşı mücadele içinde varlığını sürdürebildi. Çoğunluğu
oluşturan Arap halkının karşısında farklı dil ve kültürel özelliklerinin yanı
soıra Türkiye, Irak ve İran sınırları ardına hapsedilmiş kardeşleriyle etnik
kan bağları dolayısıyla da Arap Birliği projesine karşı hep bir tehdit olarak
algılanageldiler. Mısır ve Suriye tarafından kurulan ve çok kısa süreli bir
ömre sahip olan Birleşik Arap Cumhuriyetinin kurulmasından bir yıl önce 1957’de
Arap ulusal ideolojisi neredeyse kendi zirvesine ulaşmıştı. Bu bağlamda kurulan
ilk Kürd partisi de bir ölçüde devlet destekli Kürdleri Arap kültürü içinde
eritmeyi amaçlayan programa bir tepki olarak doğmuştu.
1920-1970 arası Güneybatı
Kürdistan’da Siyasal Durum
1916'da
imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla beraber bugünkü Irak
ve Suriye sınırları, 1921'de Türkiye ve Fransa arasında imzalanan Londra
antlaşmaları sonucunda ise Türkiye'nin Suriye'yle olan sınırları çizilerek
Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi tamamlanmış, Irak İngiliz himayesine
girerken, Suriye ise 26 yıl sürecek olan (1920-1946) Fransız manda yönetimi egemenliğine girmiştir.
Fransız manda yönetimi altındaki Suriye'de
yaşayan Kürdler diğer parçalardaki Kürdlere nazaran daha rahattılar. Kürtçe
gazete ve dergi yayını bu dönem içerisinde serbestti. Şex Seîd isyanının kanlı
bir şekilde bastırılmasından sonra Kuzey Kürdistan'dan göç eden Kürdler
Suriye'ye kabul edildiler. Çareyi Ankara’nın saldırgan önlemlerinden
kaçmakta bulan Kuzey Kürdistanlı göçmenler Güneybatı Kürdistan’ın yanı sıra
Halep, Şam ve hatta Lübnan’a göç ettiler. Kuzey Kürdistan'dan gelen Kürd sürgünler, hızla yerel Kürd toplumuna uyum sağlarken diğer yandan da Suriye'de yaşayan
Kürd nüfusun ulusal duyguları üzerinde artırıcı bir etki yarattı. Gelenlerin
önemli bir kısmının savaşçılar ya da politik figürlerden ve ailelerinden
oluşması dolayısıyla güneybatı Kürdleri arasında ulusal bilincin gelişmesinde
etkili oldu. 5 Ekim 1927 yılında Lübnan'da, Bhamdoun’da kurulan ve merkez
komitesi Beyrut'ta olmak üzere Türkiye, Irak, Paris, Londra ve Detroit’te
şubeleri bulunan Xoybûn örgütü esas itibariyle Suriye'de üslendi.
CemilPaşazedeler, Bedirxanîler, Nuri Dersîmî, İhsan Nuri Paşa Cegerxwîn, Qedri
Can ve Memduh Selim Bey gibi sosyal statü sahibi insanları içinde barındıran
Xoybûn, temsilcilikler açtığı ülkelerin dillerinde yayınlar çıkarıp kamuoyu
oluşturmaya ve destek sağlamaya çalıştı. Xoybûn’un yayılmasıyla
Suriye’deki Kürd toplumunun ileri gelenleri bu örgütlenmenin geri
bırakılmışlığın hakim olduğu toplumun içinde bilgi ve öğrenmek için asli bir
merkez olacağını düşünmeye başladı. Pek çok Güneybatı Kürdistanlı entellektüel
aralarında Cegerxwin ya da Qedri Can’ın da olduğu Xoybûn’un desteklediği
etkinliklere katılıyordu. Örgüt Güneybatı Kürdistanlı entelektüellere
milliyetçilik, kendini kaderini tayin hakkı, baskı gibi konularda
konuşmalarında deneyim kazanmak için uygun bir alan sunuyor ve dolayısıyla da
Kürd politik hareketinin oluşması için imkan tanıyordu. Fransız manda yönetimi Kürdleri huzursuz etmemek adına
Xoybûn'un faaliyetlerini çoğunlukla görmezden gelmiştir. Buna karşılık Xoybûn
belirgin bir politik odak olarak; manda yönetiminin yerel toplulukların politik
örgütlenmelere karşı hassas doğası nedeniyle sürekli gözetim altındaydı. Gene
de özellikle kurucularının önemli bir kısmının Kuzey Kürdistan kökenli olması
ve kendilerini topraklarını bırakmak zorunda bırakan Türkiye Cumhuriyeti’ne
öfkeli tutumları dolayısıyla önceliklerinin çoğunlukla Kuzey Kürdistan’daki
direnişe ilişkin olması nedeniyle manda yönetimi de Xoybûn’u tehdit olarak algılama
düzeyi daha düşüktü. Özellikle 1925’te Xoybûn'un etkisiyle 1928’de oluşturulan
Suriye Kurucu Meclisi’nde yer alan 5 Kürd milletvekilinin dile getirdiği idari
özerklik talebi Fransız manda yönetimi tarafından "dini azınlık
olmadıkları" gerekçesiyle reddedilirken, kabul edilen Kürtçe eğitim talebi
de pratiğe geçirilmedi. Ancak Suriye’deki Kürdlerin politik örgütlülüğünü asıl dikkatle
takip eden Kemalist diktatörlük olmuştur. Kuzey Kürdistan’da belirli bir plan
dahilinde ve farklı yörelerde uygulanan Kürd direnişini kırmaya dönük
politikanın geleceği açısından gerek Xoybûn’un kuzeydeki direnişi örgütlemeye
yönelik faaliyetleri; gerekse de güneybatıdaki Kürdlerin haklarının tanınmasına
yönelik politik mücadelesinin olası sonuçlarının kuzeydeki imha ve inkar
politikalarının başarısı açısından yarattığı sorunlar bu dikkatli takibin temel
nedeniydi. İhsan Nuri Paşa önderliğindeki Xoybûn kadroları Ağrı isyanıyla
birlikte 4 yıl sürecek olan (1927-1930) Ağrı Kürd Cumhuriyeti'ni kurdu. İsyanın
bastırılmasıyla birlikte İhsan Nuri Paşa İran'a kaçmak zorunda kalırken, örgüt
eski gücünü yitirdi. Fransız yönetiminin dini azınlıklara imtiyazlar
tanımasıyla beraber Kürdler Araplara yakınlaşmış 1937 yılında birçok
Hıristiyanın öldürüldüğü saldırılarda Araplarla birlikte hareket etmişlerdir.
Karışıklıkların bastırılması sonrasında Kürdler ağır vergilere tabii
tutulurken, yerel yönetimlerden tamamen dışlandılar. Arap-Kürd ittifakı İkinci Paylaşım
Savaşı sırasında da devam etti.
İkinci Paylaşım Savaşı sonrası bağımsızlığına kavuşan
Suriye'de, bağımsızlığı takip eden 10 yıl çalkantılarla geçti. Suriye’nin
Fransa’dan bağımsızlığını kazandığı 1946 yılında Xoybun çözüldü/dağıldı.
Örgütün çözülüşü Kürd-Sovyetler Birliği ilişkilerinin yükselişi ve ulusal
bağımsızlık fikrinin tümüyle boşa olduğuna yönelik söylemin yaygınlaşmasıyla
doğrudan ilişkilidir. Özellikle 2. Paylaşım Savaşı sonrası Suriye Komünist
Partisi Kürdler arasında hızla popülarite kazandı. Xoybun’un kurucu üyeleri
aktif komünist parti üyeleri olarak bu popülaritenin temel nedeniydi; buna
karşılık KP’nin politik faaliyet yürütmeye başlamasından sonra pek çok bilinen
Kürd lider adeta geçmişlerine sırt çevirdi. Bir kaç yıl içinde KP Suriye’deki
Kürd sokağının denetimini eline geçirdi. Fakat KP önderliğinin Suriye’deki Kürd
sorununun bağımsız bir varoluşa sahip olmadığı yönündeki söylemi ve Kürd
halkının ulusal haklarına yönelik ilgisizliği sonucunda parti içindeki Kürd üye
ve yöneticilerin önemli bir kısmı kendilerine bir çıkış yolu aramaya başladı.
Bu 10 yıllık süreç aynı zamanda
Arap milliyetçiliğinin giderek hakim ideoloji haline dönüştüğü; gelişen bu
şovenist atmosfer içinde de doğal olarak da devletin Kürd haklarını
tırpanlamaya başladığı bir pratik süreç olarak da görülebilir. Bu dönemde doğrudan
Kürdleri hedefleyen politikalar sonucunda Kürtçe plak ve kasetler
toplatılırken, Kürd dilinin öğretilmesi yasadışı ilan edildi. 1958'de Suriye ve
Mısır'ın birlikte kurduğu Birleşik Arap Cumhuriyeti'yle beraber Suriye'de
Kürtçe müzik ve yayın, resmi olarak yasaklanmıştır.
1957 yazında Partîya Demokrata Kurdistan Sûrî (PDKS) etkinliği giderek artan ve yöneticileri
Kürdlerden oluşsa da Kürd ulusal haklarına karşı oldukça duyarsız olan Komünist
Partisine alternatif olabilmek adına sol ve ulusal bir çizgide yaratıldı. Xoybûn’un ilk
üyelerinden ve Civata Aştîxwazên Sûrî (Suriye Barışseverler Topluluğu) üyesi
Osman Sebrî, Komünist Parti grubu, hukuk öğrencileri Abdulhamid Hajji Darwish
ve Hamzah Niweran, PDKS adıyla bir parti kurmaya karar verdiler. Sonrasında, o
dönem Suriye’de öğrenci olan Nureddîn Zaza ve Celal Talabani’nin desteğiyle,
Rêzname adlı parti programı kaleme alındı. 1957 yılının 14 Haziran’ında kuruluş
toplantısını gerçekleştiren parti çekirdek kadrosunu belirledi. PDKS’nin
kurucuları ve liderlerinin politik geçmişlerine bakıldığında tümünün Xoybûn’un
üyeleri olması söz konusu partiyi Xoybun’un devamı olarak nitelendirilmesini
mümkün kılmaktadır. Partinin kurucu üyeleri önde gelen bir Kürt entelektüeli
olan Nureddîn
Zaza’yı başkanlığa seçti. Fakat partinin amaçları ve ilkeleri hatta adı
üzerinde bile derin bir tartışma yayılarak büyümekteydi.
1958 yılında, Civata Yekîtiya Xortên Demokrat ên Kurd li Sûriyê
(Suriye Birleşik Kürd Gençliği Topluluğu) ve Partiya Azadî (Özgürlük Partisi)
de PDKS’ye katılmıştır.
1957’de kaleme alınan parti programında, PDKS bağımsızlık isteminden uzak, Kürd sorununun Suriye içi
çözümünden taraftı. Suriye’deki Kürd halkı için anadilde eğitim ve yayın,
Kürdlerin etnik bir azınlık olarak tanınması gibi kültürel ve dilsel talepleri
mevcuttu. 1959 yılında ise, KDP Iraq'ın programındaki değişiklik PDKS'yi de
etkilemiş ve programlarındaki nihai amacı bağımsız ve özgür Kürdistan olarak
değiştirmişlerdir.
Parti o yıllarda, Kürdçe Dengê Kurd ve Arapça
Dimuqrat olmak üzere, Kürd sorununun kültürel ve siyasi boyutlarına dikkat çekme
amaçlı 2 dergi çıkarmıştır. Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından parti üzerindeki
baskılar artırılmış ve 1960 yılında PDKS sekreteri ve başkanı Nureddin Zaza ve hareketin diğer kilit
isimlerini tutuklanarak parti kapatılmıştır. Parti içindeki farklı
eğilimler arasındaki kavganın su yüzüne çıkması da bu sürece rastlamaktadır.
50’ler boyunca Suriye’de yaşamış olan Celal Talabani’nin üzerinden koptu. 1960
yılında Talabani partinin adının Kürdistan Demokratik Partisi-Suriye olarak
değiştirilmesi konusunda ısrarcı oldu. “Kürd” ifadesine göre daha “kışkırtıcı”
olan “Kürdistan”ın partinin adı olarak kullanılmaya başlanması kimi PDKS
liderleri arasında derin bir endişe yarattı. Parti kurucularının bir bölümünün
iletmek istedikleri mesaj bu değildi. Örneğin partinin kurucu liderlerinden bir
olan Osman Sebrî
partinin adında “Kürdistan” ifadesi kullanılmasının partinin farklı ülke
sınırlarıyla ayrıştırılmış olan büyük Kürdistan’ın Suriye sınırlarında kalan
kısmına işaret etmesinden dolayı kaygılıydı.
Kürdistan ifadesinin partinin
adında kullanılmaya başlanması aynı zamanda Ağustos 1960’da Suriye devletinin
saldırgan tutuklama dalgasını da kısmen körüklemişti. Aralarında merkez komite üyelerinin de
bulunduğu pek çok PDKS kadrosu Suriye devlet güvenliğine karşı eylemde bulunmak
ve bölücülük suçlamasıyla tutuklandı. Gözaltına alınan kimi üyelerin
sorgulamalar sırasında partinin sıkı güvenlik kurallarına bağlı kalmayarak
verdikleri ifadeler sonucunda partinin iç işleyişine ve kadrolarına ilişkin
hassas bilgiler operasyonların genişlemesine yol açtı. Operasyon dalgası
bittiğinde partinin tüm yapısı açığa çıkartılmış 5000’den fazla üyesi
tutuklanmıştı. Tutuklama dalgası parti içindeki huzursuzluğun bir çatlağa
dönüşmesine yol açtı. Sol kanadının Osman Sebrî; sağ kanadının Nureddîn Zaza tarafından
başının çekildiği bu ayrışma güneybatı Kürdlerinin politik mücadelesi açısından
bir durgunluk ve kargaşaya yol açtı. Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin yıkılmasından sonra da parti
toparlanmaya çalışsa da 1965'te başlayan bölünmeler sonucu bütünlüğü
sağlayamadı.
1960’lı
yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği ile birlikte Kürdler üzerindeki baskılar
artmıştır. Kürdlerin ekonomik gücünü kırmak amacıyla yapılan "toprak
reformu" çerçevesinde kamulaştırılan toprakların % 43’ü Kürdlerin
yoğunlukta olduğu Cezire bölgesinde bulunmaktaydı. Aynı yıl başlayan "Arap
kuşağı" projesiyle Türkiye sınırında Kürdlerin çoğunlukta olduğu bölgelere
Araplar yerleştirilmiştir.
1961
yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin çöküşünün ardından geçici anayasa ile
Suriye Arap Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi. 1962 yılında Suriye devleti sadece
coğrafi olarak Nusaybin'in karşısında yer alan Cezire bölgesini kapsayan bir
nüfus sayımı yaptı ve Suriye’ye 1945’ten önce geldiğini kanıtlayamayan 120 bin
Kürdü “ajanib” (yabancı) ve “maktumin” (göçmen) ilan ederek vatandaşlıktan
çıkardı. Aslında vatandaşlıktan çıkarılanların tümünün Suriye nüfus kağıtları
olmasına karşılık; resmi yetkilerce yenileme adı altında yaptıkları çağrılara uyarak kartlarını
değiştirmeye gelenlerin kimliklerine el konularak vatandaşlıktan çıkarıldıkları
ilan edilmişti. Suriye’de Baas rejimine karşı ayaklanmaların başladığı 2011
yılına kadar 400 bin kimliksiz Kürd yaşamaktaydı. Gene aynı yıl “Cezire’de Arapları Kurtarın” ve
“Kürd tehdidine karşı savaş” sloganlarının başı çektiği Kürd karşıtı bir basın
kampanyası başlatıldı. Özellikle aynı tarihlerde Güneybatı Kürdistan’daki
petrol rezervlerinin keşfedilmesi ile
Barzani’nin Irak’a karşı isyanı çakışınca 1963 temmuzunda başlayan Irak’ın
Güney Kürdistan’a yönelik saldırısına 6000 askeriyle destek sundu. Bu ortak
işgal hareketinde Suriye birlikleri Güney Kürdistan’da Zaho’ya kadar ilerledi.
Ülkede 1963 yılında kurulan Baas rejimi, iktidara gelir gelmez bir
olağanüstü hal yasası çıkarmış, bu yasayla güvenlik güçlerine şüpheli
gördükleri kişiyi tutuklama kararı olmaksızın tutuklama yetkisi vermiştir. Yine
bu yasa ile devlet güvenlik mahkemeleri kurularak siyasi muhalifleri veya
devlet güvenliğini tehdit edenler, siyasi muhalifler ve dini-etnik yapılar
kurmaya çalışanlar yargılanmıştır.
1965 yılına gelindiğinde Mısır ve
Suriye tarafından kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin çökmesinden 4 yıl sonra
bile Arap milliyetçiliği fikri Suriye’deki politik zeminin temelini
oluşturuyordu. Bu politik konjonktür doğal olarak Suriye Kürdleri arasında da
bir karşıtlık yaratıyordu. Bu bağlamda 1965’teki PDKS konferansında delegelerin
soruları oldukça temel ve içe dönüktü: Biz kimiz? Ne istiyoruz? Suriye
devletiyle ilişkimiz nedir? Melle Mistefa Barzani ve güney Kürdistan’daki isyan
ile ilişkimiz nedir ya da ne olmalıdır?
Badreddin’e göre sol kanadın bu
sorular karşısındaki yanıtı şöyle özetlenebilirdi: “Biz ulusal haklarını ve
kendi kaderini tayin edebilmek hakkımızı talep eden bir halkız. Suriye’nin
demokratik güçleriyle ittifakın bir parçasıyız. Ve son olarak Barzani
liderliğindeki mücadelenin bir parçasıyız.”Sağ kanadın yanıtı ise “Biz sınırlı
kültürel hakları talep eden bir azınlığız. Suriye devlet otoritesine sadığız ve
pan-Kürd bağımsızlık hareketi fikriyle ilişkimiz bulunmamaktadır” şeklinde
formüle ediliyordu.
Kürd politik hareketinde yıllarca
mücadele etmiş olan, sol kanattan Salah Badreddin 60’ların başında Osman Sebrî’nin
başını çektiği PDKS sol kanadını “değişmez ilkelere sahip…ulusal, demokratik ve
barışçıl…kararlı ve açık duruşa sahip” olarak tanımlamaktadır. Aynı dönemdeki Nureddîn Zaza liderliğindeki
PDKS sağ kanadını ise özellikle 1960 Ağustosu tutuklamalarında parti sırlarını ifşa
edenlere atfen “maceracı,pazarlıkçı ve oportünist” olarak nitelemektedir. Her
iki kanat 1962 itibariyle ayrışmışsa da partinin resmi olarak bölünmesi kararı
1965 yılında alındı. Zaza’nın tutsak olması dolayısıyla sağ kanadın liderliğine
Abdulhamid
Hajji Darwish getirildi. Sağ kanat temel olarak esnaflar, toprak
sahipleri gibi Kürd seçkinlerinden oluşurken sol kanat öğretmenler, öğrenciler
ve eski komünistlerin bileşiminden ibaretti.
Baas rejimiyle birlikte artan huzursuzluk 1967 yılında başlayan ve
Suriye'nin Golan Tepelerini kaybettiği Altı Gün Savaşları sonucunda artarak
devam etmiştir. 1970 yılında karışıklıklardan faydalanan Hava Kuvvetleri
Komutanı Hafız Esad öncülük ettiği askeri darbeyle yönetimi ele geçirmiştir.
Aynı yıl Güney Kürdistan’da
Barzani’nin ev sahipliğinde yapılan ve her iki kanadı yeniden birleştirmeye
dönük çabalar her iki kanat arasındaki uzlaşması mümkün olmayan farklılıklardan
ötürü başarısızlığa uğrarken üstüne bir üçüncü partinin daha bölünmesiyle
sonuçlandı. Daham Miro liderliğindeki yeni parti kendisini PDKS-Geçici Önderlik
olarak tanımlamaktaydı ve açıkça Barzani PDK’sinin Suriye şubesi hüviyetinde
olmasına karşılık kök salamadı ve kitleselleşemedi. Bugün bile PDKS
geleneğinden gelen partiler arasında en küçük olanıdır. Daha kitlesel ve etkin
olan diğer iki kanat 1957’de PDKS’nin kuruluşundaki etkinliklerine işaret eder
şekilde “al-Parti” olarak da adlandırılmaktadır.