1 Haziran 2012 Cuma

Güneybatı Kürdistan’da Siyasal Durum-1

Söz verilen yeni anayasa düzenlemelerine rağmen Suriye anayasasının 8. maddesi hâkim Baas partisi ve koalisyon ortakları dışındaki tüm politik partileri yasadışı ilan etmektedir. Buna karşılık muhalefet partileri mevcuttur ve Kürd partilerinin varlığı 1957 yılına kadar uzanmaktadır. İlk partinin kuruluşundan beri geçen 54 yıl içinde neredeyse bütün faaliyetleri örtülü ve gizli olarak yürütülmesine karşın Kürd politik hareketi evrilerek olgunlaşmıştır.  Suriye devletinin tüm yasaklamalarına rağmen oldukça hareketli ve çeşitlilik içeren politik yelpaze içinde partiler amip benzeri şekilde bölündü ve yeniden bölündüler ve sonra hızlı bir şekilde öldüler. Bugün bile güneybatıdaki Kürd partilerinin kesin sayı veya üyelerine ilişkin açık bir döküme gitmek mümkün olmamaktadır. Parti üyeliğinin sıkıca korunan bir sır olduğu illegal politik faaliyet koşullarında parti üyelerinin yalnızca %2-3 kadar bir kısmı parti dışındaki çevrelerce bilinebilmektedir. Çoğu gözlemciye göre Güneybatı Kürdistan’da 15 kadar parti bulunmakta olup parti üyelerinin sayısı 60.000 ile 200.000 arasında değişmektedir. Daha iyimser görünen yüksek sayılar Kürd parti görevlilerinin verdikleri sayılardır ki eğer sayılar abartılı değilse o zaman parti üyelerinin sayısı bütün Kürd nüfusunun yaklaşık % 10’luk bir kesimine denk düşmektedir. Bu derece yüksek bir örgütlülük düzeyi Güneybatı Kürdistan’da hala süren etkili ve kitlesel eylemlerin arka planını yansıtması açısından dikkat çekicidir.
Suriye’deki Kürd politik hareketleri ortaya çıkışından beri Suriye’deki hakim politik eğilim olan Arap milliyetçiliğinin ve devletin talimatlarına karşı mücadele içinde varlığını sürdürebildi. Çoğunluğu oluşturan Arap halkının karşısında farklı dil ve kültürel özelliklerinin yanı soıra Türkiye, Irak ve İran sınırları ardına hapsedilmiş kardeşleriyle etnik kan bağları dolayısıyla da Arap Birliği projesine karşı hep bir tehdit olarak algılanageldiler. Mısır ve Suriye tarafından kurulan ve çok kısa süreli bir ömre sahip olan Birleşik Arap Cumhuriyetinin kurulmasından bir yıl önce 1957’de Arap ulusal ideolojisi neredeyse kendi zirvesine ulaşmıştı. Bu bağlamda kurulan ilk Kürd partisi de bir ölçüde devlet destekli Kürdleri Arap kültürü içinde eritmeyi amaçlayan programa bir tepki olarak doğmuştu.

1920-1970 arası Güneybatı Kürdistan’da Siyasal Durum


1916'da imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla beraber bugünkü Irak ve Suriye sınırları, 1921'de Türkiye ve Fransa arasında imzalanan Londra antlaşmaları sonucunda ise Türkiye'nin Suriye'yle olan sınırları çizilerek Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi tamamlanmış, Irak İngiliz himayesine girerken, Suriye ise 26 yıl sürecek olan (1920-1946) Fransız manda yönetimi egemenliğine girmiştir.
Fransız manda yönetimi altındaki Suriye'de yaşayan Kürdler diğer parçalardaki Kürdlere nazaran daha rahattılar. Kürtçe gazete ve dergi yayını bu dönem içerisinde serbestti. Şex Seîd isyanının kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Kuzey Kürdistan'dan göç eden Kürdler Suriye'ye kabul edildiler. Çareyi Ankara’nın saldırgan önlemlerinden kaçmakta bulan Kuzey Kürdistanlı göçmenler Güneybatı Kürdistan’ın yanı sıra Halep, Şam ve hatta Lübnan’a göç ettiler. Kuzey Kürdistan'dan gelen Kürd sürgünler, hızla yerel Kürd toplumuna uyum sağlarken diğer yandan da Suriye'de yaşayan Kürd nüfusun ulusal duyguları üzerinde artırıcı bir etki yarattı. Gelenlerin önemli bir kısmının savaşçılar ya da politik figürlerden ve ailelerinden oluşması dolayısıyla güneybatı Kürdleri arasında ulusal bilincin gelişmesinde etkili oldu. 5 Ekim 1927 yılında Lübnan'da, Bhamdoun’da kurulan ve merkez komitesi Beyrut'ta olmak üzere Türkiye, Irak, Paris, Londra ve Detroit’te şubeleri bulunan Xoybûn örgütü esas itibariyle Suriye'de üslendi. CemilPaşazedeler, Bedirxanîler, Nuri Dersîmî, İhsan Nuri Paşa Cegerxwîn, Qedri Can ve Memduh Selim Bey gibi sosyal statü sahibi insanları içinde barındıran Xoybûn, temsilcilikler açtığı ülkelerin dillerinde yayınlar çıkarıp kamuoyu oluşturmaya ve destek sağlamaya çalıştı. Xoybûn’un yayılmasıyla Suriye’deki Kürd toplumunun ileri gelenleri bu örgütlenmenin geri bırakılmışlığın hakim olduğu toplumun içinde bilgi ve öğrenmek için asli bir merkez olacağını düşünmeye başladı. Pek çok Güneybatı Kürdistanlı entellektüel aralarında Cegerxwin ya da Qedri Can’ın da olduğu Xoybûn’un desteklediği etkinliklere katılıyordu. Örgüt Güneybatı Kürdistanlı entelektüellere milliyetçilik, kendini kaderini tayin hakkı, baskı gibi konularda konuşmalarında deneyim kazanmak için uygun bir alan sunuyor ve dolayısıyla da Kürd politik hareketinin oluşması için imkan tanıyordu. Fransız manda yönetimi Kürdleri huzursuz etmemek adına Xoybûn'un faaliyetlerini çoğunlukla görmezden gelmiştir. Buna karşılık Xoybûn belirgin bir politik odak olarak; manda yönetiminin yerel toplulukların politik örgütlenmelere karşı hassas doğası nedeniyle sürekli gözetim altındaydı. Gene de özellikle kurucularının önemli bir kısmının Kuzey Kürdistan kökenli olması ve kendilerini topraklarını bırakmak zorunda bırakan Türkiye Cumhuriyeti’ne öfkeli tutumları dolayısıyla önceliklerinin çoğunlukla Kuzey Kürdistan’daki direnişe ilişkin olması nedeniyle manda yönetimi de Xoybûn’u tehdit olarak algılama düzeyi daha düşüktü. Özellikle 1925’te Xoybûn'un etkisiyle 1928’de oluşturulan Suriye Kurucu Meclisi’nde yer alan 5 Kürd milletvekilinin dile getirdiği idari özerklik talebi Fransız manda yönetimi tarafından "dini azınlık olmadıkları" gerekçesiyle reddedilirken, kabul edilen Kürtçe eğitim talebi de pratiğe geçirilmedi. Ancak Suriye’deki Kürdlerin politik örgütlülüğünü asıl dikkatle takip eden Kemalist diktatörlük olmuştur. Kuzey Kürdistan’da belirli bir plan dahilinde ve farklı yörelerde uygulanan Kürd direnişini kırmaya dönük politikanın geleceği açısından gerek Xoybûn’un kuzeydeki direnişi örgütlemeye yönelik faaliyetleri; gerekse de güneybatıdaki Kürdlerin haklarının tanınmasına yönelik politik mücadelesinin olası sonuçlarının kuzeydeki imha ve inkar politikalarının başarısı açısından yarattığı sorunlar bu dikkatli takibin temel nedeniydi. İhsan Nuri Paşa önderliğindeki Xoybûn kadroları Ağrı isyanıyla birlikte 4 yıl sürecek olan (1927-1930) Ağrı Kürd Cumhuriyeti'ni kurdu. İsyanın bastırılmasıyla birlikte İhsan Nuri Paşa İran'a kaçmak zorunda kalırken, örgüt eski gücünü yitirdi. Fransız yönetiminin dini azınlıklara imtiyazlar tanımasıyla beraber Kürdler Araplara yakınlaşmış 1937 yılında birçok Hıristiyanın öldürüldüğü saldırılarda Araplarla birlikte hareket etmişlerdir. Karışıklıkların bastırılması sonrasında Kürdler ağır vergilere tabii tutulurken, yerel yönetimlerden tamamen dışlandılar. Arap-Kürd ittifakı İkinci Paylaşım Savaşı sırasında da devam etti.
İkinci Paylaşım Savaşı sonrası bağımsızlığına kavuşan Suriye'de, bağımsızlığı takip eden 10 yıl çalkantılarla geçti. Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığını kazandığı 1946 yılında Xoybun çözüldü/dağıldı. Örgütün çözülüşü Kürd-Sovyetler Birliği ilişkilerinin yükselişi ve ulusal bağımsızlık fikrinin tümüyle boşa olduğuna yönelik söylemin yaygınlaşmasıyla doğrudan ilişkilidir. Özellikle 2. Paylaşım Savaşı sonrası Suriye Komünist Partisi Kürdler arasında hızla popülarite kazandı. Xoybun’un kurucu üyeleri aktif komünist parti üyeleri olarak bu popülaritenin temel nedeniydi; buna karşılık KP’nin politik faaliyet yürütmeye başlamasından sonra pek çok bilinen Kürd lider adeta geçmişlerine sırt çevirdi. Bir kaç yıl içinde KP Suriye’deki Kürd sokağının denetimini eline geçirdi. Fakat KP önderliğinin Suriye’deki Kürd sorununun bağımsız bir varoluşa sahip olmadığı yönündeki söylemi ve Kürd halkının ulusal haklarına yönelik ilgisizliği sonucunda parti içindeki Kürd üye ve yöneticilerin önemli bir kısmı kendilerine bir çıkış yolu aramaya başladı.
Bu 10 yıllık süreç aynı zamanda Arap milliyetçiliğinin giderek hakim ideoloji haline dönüştüğü; gelişen bu şovenist atmosfer içinde de doğal olarak da devletin Kürd haklarını tırpanlamaya başladığı bir pratik süreç olarak da görülebilir. Bu dönemde doğrudan Kürdleri hedefleyen politikalar sonucunda Kürtçe plak ve kasetler toplatılırken, Kürd dilinin öğretilmesi yasadışı ilan edildi. 1958'de Suriye ve Mısır'ın birlikte kurduğu Birleşik Arap Cumhuriyeti'yle beraber Suriye'de Kürtçe müzik ve yayın, resmi olarak yasaklanmıştır. 


1957 yazında Partîya Demokrata Kurdistan Sûrî (PDKS) etkinliği giderek artan ve yöneticileri Kürdlerden oluşsa da Kürd ulusal haklarına karşı oldukça duyarsız olan Komünist Partisine alternatif olabilmek adına sol ve ulusal bir çizgide yaratıldı. Xoybûn’un ilk üyelerinden ve Civata Aştîxwazên Sûrî (Suriye Barışseverler Topluluğu) üyesi Osman Sebrî, Komünist Parti grubu, hukuk öğrencileri Abdulhamid Hajji Darwish ve Hamzah Niweran, PDKS adıyla bir parti kurmaya karar verdiler. Sonrasında, o dönem Suriye’de öğrenci olan Nureddîn Zaza ve Celal Talabani’nin desteğiyle, Rêzname adlı parti programı kaleme alındı. 1957 yılının 14 Haziran’ında kuruluş toplantısını gerçekleştiren parti çekirdek kadrosunu belirledi. PDKS’nin kurucuları ve liderlerinin politik geçmişlerine bakıldığında tümünün Xoybûn’un üyeleri olması söz konusu partiyi Xoybun’un devamı olarak nitelendirilmesini mümkün kılmaktadır. Partinin kurucu üyeleri önde gelen bir Kürt entelektüeli olan Nureddîn Zaza’yı başkanlığa seçti. Fakat partinin amaçları ve ilkeleri hatta adı üzerinde bile derin bir tartışma yayılarak büyümekteydi.
1958 yılında, Civata Yekîtiya Xortên Demokrat ên Kurd li Sûriyê (Suriye Birleşik Kürd Gençliği Topluluğu) ve Partiya Azadî (Özgürlük Partisi) de PDKS’ye katılmıştır.
1957’de kaleme alınan parti programında, PDKS bağımsızlık isteminden uzak, Kürd sorununun Suriye içi çözümünden taraftı. Suriye’deki Kürd halkı için anadilde eğitim ve yayın, Kürdlerin etnik bir azınlık olarak tanınması gibi kültürel ve dilsel talepleri mevcuttu. 1959 yılında ise, KDP Iraq'ın programındaki değişiklik PDKS'yi de etkilemiş ve programlarındaki nihai amacı bağımsız ve özgür Kürdistan olarak değiştirmişlerdir. 


Parti o yıllarda, Kürdçe Dengê Kurd ve Arapça Dimuqrat olmak üzere, Kürd sorununun kültürel ve siyasi boyutlarına dikkat çekme amaçlı 2 dergi çıkarmıştır. Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından parti üzerindeki baskılar artırılmış ve 1960 yılında PDKS sekreteri ve başkanı Nureddin Zaza ve hareketin diğer kilit isimlerini tutuklanarak parti kapatılmıştır. Parti içindeki farklı eğilimler arasındaki kavganın su yüzüne çıkması da bu sürece rastlamaktadır. 50’ler boyunca Suriye’de yaşamış olan Celal Talabani’nin üzerinden koptu. 1960 yılında Talabani partinin adının Kürdistan Demokratik Partisi-Suriye olarak değiştirilmesi konusunda ısrarcı oldu. “Kürd” ifadesine göre daha “kışkırtıcı” olan “Kürdistan”ın partinin adı olarak kullanılmaya başlanması kimi PDKS liderleri arasında derin bir endişe yarattı. Parti kurucularının bir bölümünün iletmek istedikleri mesaj bu değildi. Örneğin partinin kurucu liderlerinden bir olan Osman Sebrî partinin adında “Kürdistan” ifadesi kullanılmasının partinin farklı ülke sınırlarıyla ayrıştırılmış olan büyük Kürdistan’ın Suriye sınırlarında kalan kısmına işaret etmesinden dolayı kaygılıydı.
Kürdistan ifadesinin partinin adında kullanılmaya başlanması aynı zamanda Ağustos 1960’da Suriye devletinin saldırgan tutuklama dalgasını da kısmen körüklemişti.  Aralarında merkez komite üyelerinin de bulunduğu pek çok PDKS kadrosu Suriye devlet güvenliğine karşı eylemde bulunmak ve bölücülük suçlamasıyla tutuklandı. Gözaltına alınan kimi üyelerin sorgulamalar sırasında partinin sıkı güvenlik kurallarına bağlı kalmayarak verdikleri ifadeler sonucunda partinin iç işleyişine ve kadrolarına ilişkin hassas bilgiler operasyonların genişlemesine yol açtı. Operasyon dalgası bittiğinde partinin tüm yapısı açığa çıkartılmış 5000’den fazla üyesi tutuklanmıştı. Tutuklama dalgası parti içindeki huzursuzluğun bir çatlağa dönüşmesine yol açtı. Sol kanadının Osman Sebrî; sağ kanadının Nureddîn Zaza tarafından başının çekildiği bu ayrışma güneybatı Kürdlerinin politik mücadelesi açısından bir durgunluk ve kargaşaya yol açtı. Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin yıkılmasından sonra da parti toparlanmaya çalışsa da 1965'te başlayan bölünmeler sonucu bütünlüğü sağlayamadı.
1960’lı yıllarda yükselen Arap milliyetçiliği ile birlikte Kürdler üzerindeki baskılar artmıştır. Kürdlerin ekonomik gücünü kırmak amacıyla yapılan "toprak reformu" çerçevesinde kamulaştırılan toprakların % 43’ü Kürdlerin yoğunlukta olduğu Cezire bölgesinde bulunmaktaydı. Aynı yıl başlayan "Arap kuşağı" projesiyle Türkiye sınırında Kürdlerin çoğunlukta olduğu bölgelere Araplar yerleştirilmiştir.
1961 yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin çöküşünün ardından geçici anayasa ile Suriye Arap Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi. 1962 yılında Suriye devleti sadece coğrafi olarak Nusaybin'in karşısında yer alan Cezire bölgesini kapsayan bir nüfus sayımı yaptı ve Suriye’ye 1945’ten önce geldiğini kanıtlayamayan 120 bin Kürdü “ajanib” (yabancı) ve “maktumin” (göçmen) ilan ederek vatandaşlıktan çıkardı. Aslında vatandaşlıktan çıkarılanların tümünün Suriye nüfus kağıtları olmasına karşılık; resmi yetkilerce yenileme adı altında yaptıkları çağrılara uyarak kartlarını değiştirmeye gelenlerin kimliklerine el konularak vatandaşlıktan çıkarıldıkları ilan edilmişti. Suriye’de Baas rejimine karşı ayaklanmaların başladığı 2011 yılına kadar 400 bin kimliksiz Kürd yaşamaktaydı.  Gene aynı yıl “Cezire’de Arapları Kurtarın” ve “Kürd tehdidine karşı savaş” sloganlarının başı çektiği Kürd karşıtı bir basın kampanyası başlatıldı. Özellikle aynı tarihlerde Güneybatı Kürdistan’daki petrol rezervlerinin keşfedilmesi  ile Barzani’nin Irak’a karşı isyanı çakışınca 1963 temmuzunda başlayan Irak’ın Güney Kürdistan’a yönelik saldırısına 6000 askeriyle destek sundu. Bu ortak işgal hareketinde Suriye birlikleri Güney Kürdistan’da Zaho’ya kadar ilerledi.
Ülkede 1963 yılında kurulan Baas rejimi, iktidara gelir gelmez bir olağanüstü hal yasası çıkarmış, bu yasayla güvenlik güçlerine şüpheli gördükleri kişiyi tutuklama kararı olmaksızın tutuklama yetkisi vermiştir. Yine bu yasa ile devlet güvenlik mahkemeleri kurularak siyasi muhalifleri veya devlet güvenliğini tehdit edenler, siyasi muhalifler ve dini-etnik yapılar kurmaya çalışanlar yargılanmıştır.


1965 yılına gelindiğinde Mısır ve Suriye tarafından kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin çökmesinden 4 yıl sonra bile Arap milliyetçiliği fikri Suriye’deki politik zeminin temelini oluşturuyordu. Bu politik konjonktür doğal olarak Suriye Kürdleri arasında da bir karşıtlık yaratıyordu. Bu bağlamda 1965’teki PDKS konferansında delegelerin soruları oldukça temel ve içe dönüktü: Biz kimiz? Ne istiyoruz? Suriye devletiyle ilişkimiz nedir? Melle Mistefa Barzani ve güney Kürdistan’daki isyan ile ilişkimiz nedir ya da ne olmalıdır?
Badreddin’e göre sol kanadın bu sorular karşısındaki yanıtı şöyle özetlenebilirdi: “Biz ulusal haklarını ve kendi kaderini tayin edebilmek hakkımızı talep eden bir halkız. Suriye’nin demokratik güçleriyle ittifakın bir parçasıyız. Ve son olarak Barzani liderliğindeki mücadelenin bir parçasıyız.”Sağ kanadın yanıtı ise “Biz sınırlı kültürel hakları talep eden bir azınlığız. Suriye devlet otoritesine sadığız ve pan-Kürd bağımsızlık hareketi fikriyle ilişkimiz bulunmamaktadır” şeklinde formüle ediliyordu.
Kürd politik hareketinde yıllarca mücadele etmiş olan, sol kanattan Salah Badreddin 60’ların başında Osman Sebrî’nin başını çektiği PDKS sol kanadını “değişmez ilkelere sahip…ulusal, demokratik ve barışçıl…kararlı ve açık duruşa sahip” olarak tanımlamaktadır. Aynı dönemdeki Nureddîn Zaza liderliğindeki PDKS sağ kanadını ise özellikle 1960 Ağustosu tutuklamalarında parti sırlarını ifşa edenlere atfen “maceracı,pazarlıkçı ve oportünist” olarak nitelemektedir. Her iki kanat 1962 itibariyle ayrışmışsa da partinin resmi olarak bölünmesi kararı 1965 yılında alındı. Zaza’nın tutsak olması dolayısıyla sağ kanadın liderliğine Abdulhamid Hajji Darwish getirildi. Sağ kanat temel olarak esnaflar, toprak sahipleri gibi Kürd seçkinlerinden oluşurken sol kanat öğretmenler, öğrenciler ve eski komünistlerin bileşiminden ibaretti.
Baas rejimiyle birlikte artan huzursuzluk 1967 yılında başlayan ve Suriye'nin Golan Tepelerini kaybettiği Altı Gün Savaşları sonucunda artarak devam etmiştir. 1970 yılında karışıklıklardan faydalanan Hava Kuvvetleri Komutanı Hafız Esad öncülük ettiği askeri darbeyle yönetimi ele geçirmiştir.
Aynı yıl Güney Kürdistan’da Barzani’nin ev sahipliğinde yapılan ve her iki kanadı yeniden birleştirmeye dönük çabalar her iki kanat arasındaki uzlaşması mümkün olmayan farklılıklardan ötürü başarısızlığa uğrarken üstüne bir üçüncü partinin daha bölünmesiyle sonuçlandı. Daham Miro liderliğindeki yeni parti kendisini PDKS-Geçici Önderlik olarak tanımlamaktaydı ve açıkça Barzani PDK’sinin Suriye şubesi hüviyetinde olmasına karşılık kök salamadı ve kitleselleşemedi. Bugün bile PDKS geleneğinden gelen partiler arasında en küçük olanıdır. Daha kitlesel ve etkin olan diğer iki kanat 1957’de PDKS’nin kuruluşundaki etkinliklerine işaret eder şekilde “al-Parti” olarak da adlandırılmaktadır.

2 yorum:

  1. Merhaba.Sizinle iletişime geçebilmem için e-mail adresinizi paylaşabilir misiniz?Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba.Sizinle iletişime geçebilmem için e-mail adresinizi paylaşabilir misiniz?Teşekkürler.

    YanıtlaSil